Azdavay'la ilgili bulunan en eski belge 1305 yılına aittir. Yaşar Yücel'in ?XII-XV Yüzyıllarda Kuzey-Batı Anadolu Tarihi' adlı kitabında (syf.133) Süleyman Paşa'nın oğlu İbrahim Gazi'nin ?Kastamonu tevabiinden Azdavay nahiyesinde Akçaviran çiftliği' denilen mülk toprağını ve bir bab değirmenini vakfettiğini gösteren bir vakfiyeden söz etmektedir. Bu belge bize İlçemizin en azından bahsi geçen tarihten beri bu adla anıldığını ispatlamaktadır.
Azdavay kelimesinin kökeni ve öz biçimi ile ilgili net bir tespit yapma olanağı bulunmamaktadır. Bilge Umar, Türkiye'deki Tarihsel Adlar ve Paphlagonia adlı eserlerinde birkaç tez ileri sürmektedir. Ona göre Ermenice Asduadzadzin (Tanrıyı Doğuran; Meryem Ana) kilisesinin adı ya da Asduadzamayr (Tanrının Anası; Meryem Ana) kilisesinin adı kaynaklık etmiş olabilir. Umar'ın diğer bir tezi de ?Azda' bölümünün ?Ana Tanrıça Tapınıcısı' anlamındaki ?Adada'nın çeşitlemesi ?Azada' olmasıdır. Sonraki -vay kısmının da ?tapınağı' anlamına gelebileceğini söyleyen yazar; böylece ?Azadawa' kelimesinin (Ana Tanrıça tapınıcısı halkın tapınağının bulunduğu kentçik) Azdavay adına kökenlik teşkil edebileceği ihtimali üzerinde durur.
Azdavay kelimesinin kökeni ile ilgili yaptığımız araştırmalar devam etmektedir. Yukarıda ileri sürülen tezler tespit iddiasından çok ihtimalleri kapsamaktadır. Bize gerekli kaynakları temin eden Araştırmacı Mehmet Yılmaz' a (www.bibliyografya.info) desteklerinden dolayı teşekkür ediyoruz.
http://www.azdavay.uzerine.com
31 Ekim 2010 Pazar
Kastamonu'da türkmen cemaat ve aşiretler
1530 yılı kayıtlarına göre; Kastamonu Livası'nda Muardlû yörükleri ve Sofcular yörükleri cemâ'ati bulunmaktadır.
Kaynak: Orhan Sakin, Anadolu'da Türkmenler ve Yörükler
Kaynak: Orhan Sakin, Anadolu'da Türkmenler ve Yörükler
Türkmenler ve Yörükler'e ait bazı bilgiler
Oğuzların, XI. yüzyıldan sonra kitleler halinde İslam'a girmeleriyle birlikte, Müslümanlar tarafından İslam'a giren Oğuzlara 'Türkmen' denmeye başlanmıştır.
Konar-göçer gruplar halinde yaşayan Türkmenlerden Kızılırmak'ın batısında kalanlara genel olarak yörük denmiştir.
Oğuzlar teşkilat olarak Bozoklar ve Üçoklar olarak ikiye ayrılmış olup, Kayı boyu Gün Han Oğulları grubuna bağlıdır ve anlamı 'Sağlam' demektir.
Oğuzlar'da her boyun kendince kutlu saydığı ve etini yemediği bir takım hayvanlar vardır. Ongun tabir edilen bu hayvanların hepsi birer yırtıcı kuştan seçilmiştir. Bunlar Kayı boyunun da içinde olduğu Gün Han Oğulları için 'şahin' dir.
Bozoklar'ın alameti ise 'yay'dır.
Arap Coğrafyacısı İbn said'e göre, XII. yüzyıl ortalarında sağ kol uç beyler beyliğinin merkezi olan Kastamonu'da 100.000 çadırlık Türkmen bulunuyordu.
1393 yılında Yıldırım Bayezit zamanında kurulan Anadolu Beylerbeyliğinin 1530 yılına ait Muhasebe İcmal Defteri'ne göre; Kastamonu Liva'sına ait, Kastamonu, Göl, Taşköprü,, Küre, Ayandon, Hoş-alay, Daday, Boy-ovası, Durağan, Sinob kazaları bulunmaktadır.
Kaynak: Orhan Sakin, Anadolu'da Türkmenler ve Yörükler
Konar-göçer gruplar halinde yaşayan Türkmenlerden Kızılırmak'ın batısında kalanlara genel olarak yörük denmiştir.
Oğuzlar teşkilat olarak Bozoklar ve Üçoklar olarak ikiye ayrılmış olup, Kayı boyu Gün Han Oğulları grubuna bağlıdır ve anlamı 'Sağlam' demektir.
Oğuzlar'da her boyun kendince kutlu saydığı ve etini yemediği bir takım hayvanlar vardır. Ongun tabir edilen bu hayvanların hepsi birer yırtıcı kuştan seçilmiştir. Bunlar Kayı boyunun da içinde olduğu Gün Han Oğulları için 'şahin' dir.
Bozoklar'ın alameti ise 'yay'dır.
Arap Coğrafyacısı İbn said'e göre, XII. yüzyıl ortalarında sağ kol uç beyler beyliğinin merkezi olan Kastamonu'da 100.000 çadırlık Türkmen bulunuyordu.
1393 yılında Yıldırım Bayezit zamanında kurulan Anadolu Beylerbeyliğinin 1530 yılına ait Muhasebe İcmal Defteri'ne göre; Kastamonu Liva'sına ait, Kastamonu, Göl, Taşköprü,, Küre, Ayandon, Hoş-alay, Daday, Boy-ovası, Durağan, Sinob kazaları bulunmaktadır.
Kaynak: Orhan Sakin, Anadolu'da Türkmenler ve Yörükler
25 Ekim 2010 Pazartesi
Türk Dilleri
Millattan sonraki ilk yüzyıllardan günümüze kadar varlıklarını sürdürmüş ve Kuzeydoğu Sibirya'dan Kıbrıs ve Balkanlar'a kadar konuşulan tek bir Türk dilinden değil, birçok Türk dili ya da lehçesinden söz edilebilir.
Bu dil ya da lehçeler eskiden Ural-Altay dilleri denilen, bugüns Ural Dilleri ya da Fin-Uygur dilleri (Fince, Estonca, Laponca, Macarca) ve Altay dilleri ( Türkçe, Moğolca, Tunguzca) olarak ayrılan ve 'bitişimli' olarak nitelenen bir dil grubuna girerler.
Çağlar boyunca Türk dillerini yazmak için kullanılan en eski alfabe Runa Yazısı ya da Runik Yazı denilen alfabedir.IX. yüzyıldan başlayarak 'Uygur Alfabesi' kullanılmıştır.
Bu dil ya da lehçeler eskiden Ural-Altay dilleri denilen, bugüns Ural Dilleri ya da Fin-Uygur dilleri (Fince, Estonca, Laponca, Macarca) ve Altay dilleri ( Türkçe, Moğolca, Tunguzca) olarak ayrılan ve 'bitişimli' olarak nitelenen bir dil grubuna girerler.
Çağlar boyunca Türk dillerini yazmak için kullanılan en eski alfabe Runa Yazısı ya da Runik Yazı denilen alfabedir.IX. yüzyıldan başlayarak 'Uygur Alfabesi' kullanılmıştır.
Türklük ve İslamiyet
İslamiyet Türklerle çok erken bir tarihte- VIII yüzyıldan başlayarak- ilişki kurmasına ve Türklerin ilgisini çekmesine rağmen, onları derin bir şekilde etkilemeye başlaması ancak XI. yüzyıldan sonra ve yavaş yavaş olmuş, Orta Asya'da çok geniş topluluklar İslamiyeti kabul etmeye ancak XVII. yüzyılda başlamışlar.
Türkler (Kimliğimize geriye doğru bir genel bakış!)
Türkler insanlık tarihinde Pasifik'ten Akdeniz'e, Pekin'den Viyana'ya, Cezayir'e, oradan Troyes'e uzanan ikibin yıllık bir tarihe sahiptirler.
Türk adını taşıyanlar ise başlangıçta Altay Dağlarında yaşayan demirci bir halktır.
Bazı tutum ve davranışları ise; 'maddi ve manevi sağlamlık, yüksek onur,verilen söze sadık kalmak, ihanet edenlere karşı acımasızlık, ırkçılıktan uzak oluş, vurgulu bir askeri anlayış ve buna uygun erdemler,gözü peklik, savaşanlar rası dayanışma, üste kesin itaat, kendisinin ve başkalarının yaşamını hiçe saymak, idarecilik ve muhsebe anlayışı, arşivleme becerisi, toplumsal sınıfların çok güçlü bir biçimde yapılandırılmış olmasıyla birlikte aralarında geçiş yapma kolaylığı, bilim ve sanat sevgisi, büyük mimarlık başarıları, islamiyetin ancak çok yavaş bir süreçle yok edebildiği, kadınları toplum içindeki şaşırtıcı sağlam konumları, din alanında bitmek tükenmek bilmeyen bir merak ve kiliseleri örgütleme çabası, hoşgörü, tasavvuf merakı ve bir tür alaycı kuşkuculuk' olarak tanımlanmakta Jean-Paul Roux tarafından.
Türk adını taşıyanlar ise başlangıçta Altay Dağlarında yaşayan demirci bir halktır.
Bazı tutum ve davranışları ise; 'maddi ve manevi sağlamlık, yüksek onur,verilen söze sadık kalmak, ihanet edenlere karşı acımasızlık, ırkçılıktan uzak oluş, vurgulu bir askeri anlayış ve buna uygun erdemler,gözü peklik, savaşanlar rası dayanışma, üste kesin itaat, kendisinin ve başkalarının yaşamını hiçe saymak, idarecilik ve muhsebe anlayışı, arşivleme becerisi, toplumsal sınıfların çok güçlü bir biçimde yapılandırılmış olmasıyla birlikte aralarında geçiş yapma kolaylığı, bilim ve sanat sevgisi, büyük mimarlık başarıları, islamiyetin ancak çok yavaş bir süreçle yok edebildiği, kadınları toplum içindeki şaşırtıcı sağlam konumları, din alanında bitmek tükenmek bilmeyen bir merak ve kiliseleri örgütleme çabası, hoşgörü, tasavvuf merakı ve bir tür alaycı kuşkuculuk' olarak tanımlanmakta Jean-Paul Roux tarafından.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)