Sayfalar

20 Aralık 2010 Pazartesi

Annem

   (1937-1985)
 Kayadibi Köyünden,
   Mehmet ve Hamide Bakırcı'nın ilk çocuğu

Babam (Osman Karakaş)





                 Babam 1936  yılı doğumlu, Göl Öğretmen Okulu 1955 yılı mezunu

14 Aralık 2010 Salı

Azdavay'da Kadın






















Aile Büyükleri





 Anneannem ve dedem:
                                             Kayadibi (Bakırcı) Köyünden
                                               Dedem Hacı Mehmet Bakırcı 
                                                        10 çocuk sahibi
                 Hamide Annem, dedemin ikinci eşi. Pınarbaşı Zaim Köyü'nden.

Aile Büyükleri

Babannem: Ayşe(Hanife)Karakaş





Hocagilden Kamil Karakaş'ın en küçük kızı, bana adını veren babannem

Aile Büyükleri

Dedem Hakkı Karakaş (Sağda)

Fotografta abisi Sadık Köktürk ile.

14 Kasım 2010 Pazar

Azdavay'ın Tarihi

Osman UFUK tarafından araştırılan ve yazıya dökülen Azdavay tarihi;

AZDAVAY TARİHİ

PAFLAGONYALILAR; Azdavay tarihini incelerken Kastamonu tarihi ile birlikte incelemek gerekir. Kastamonu tarihindeki Azdavayla ilgili kayda deger kayıtler Paflagonya tarihinde vardır. Pafagonyalıların sınırları içersinde Kastamonu, Sinop, Çankırı, Safranbolu, Bartın, Bolu, Gerede, Mudurnu, iskilip, Bafra; Azdavay sınırları içersinde Eflani, Pınarbaşı, Aglı, Ayahna bulunmaktadir. Bu bölgede eski iskan yeri Karakuşlu, Kirmacı, Kayabaşı, Ilıca, Demirtaş, Höyükveren köyleri ile bunlara civar olan yerlerdir. Bunu oralarda bulunan Arkeolijik eserlerden ögreniyoruz. Bu bölgede eski bir iskan yeri de Cide'nin hamitli Azdavay'in Kamana köyleri arasinda bulunan Sorkun yaylasıdır. Burada ormanlar arasında kalmış kaya mabetleri ve mezarları bulunmaktadir. Cide'nin Malyas ve Küran bölgeleride Bizans çagında kullanılan iskan yeridir. Yine bu bölgede tanzimat sırasında Kastamonu'ya baglı bir kadılık olan Zarı mintakası da kuvvetli bir iskan yeridir. Bunu Tekkeşin, Verey, Domla, Erkemle köylerinde Roma ve Bizans çagına ait heykel ve stellerle bu çagdan daha eskiye ait kaya mihrabından ögreniyoruz. Bütün bunlar arasında Azdavay Osmanlılar çagında Kastamonu'ya baglı bir kadılık iken (1284) nahiye (bucak) olarak Daday'a baglanmış, 1946 yılında kaza (ilçe) olmuştur.

CANDAR OGLULLARI; Candar ogullarının kurucusu Şemsettin Yaman Candar bin Mehmettir. Candar Ogullari Kastamonu'yu 174 sene idareleri altında bulundurmuştur. Candar Ogullari zamanında Azdavay, 36 kadılıktan biri olarak idare edilmiştir. Devletin adı Candar Ogulları isfendiyar beyin (8.hükümdar) Osmanlı ile iyi ilişkileri ve II. Murat 'a kızını vermesi bu devletin isfendiyar beyligi olarakta tarihe geçmesini saglamiştır. Azdavay hakkinda bu döneme ait yazılı fazla bilgi yoktur.

OSMANLILAR; Azdavay 1460 yılında Fatih Sultan Mehmet'in annesinin memleketi olan Kastamonu'yu almasıyla Azdavay'da Osmanlı sınırları içersinde yer almaya baslamıştır. Azdavay'da Osmanlı eserine raslanılmamıstır. Azdavay Osmanlı zamanında Daday'a baglı bir kadılık halindedir. Azdavay'in tarihi Daday tarihi ile birlikte incelensede fazla bir bilgiye ulasilamamistir. Kastamonu'nun 1868 salnamesinde Azdavay Nufusu hakkında 20 hane 129 erkek 104 kadın bulundugu yer almaktadir.

MAHMUT PAŞA; Mahmut paşa aslen Azdavay'lıdır. Askerligini yapmak üzere İstanbul'a giderken Kastamonu'ya ugramiş ve Şeh Şaban-i Veli hz.'nin türbesini ziyarette bulunmustur. İstanbul'da padişahın muhafiz alayında çavuş olarak görev yaptıgı sırada Mısırlı İsmail Paşanın kızı Fatma hanımle evlenmiş ve büyük bir servete konmuştur. Bunun üzerine bu refah ve seadetini türbeyi ziyaretinde yaptıgı niyazdan bildiginden, Şeh Şaban-i Veli hz türbesi yanındaki binaları yaptırmıştır. Binaların yapımı için meşhur Tasköprü'lü hattat Nuri efendiyi memur tayin etmiş ve havuzun insaatina dair manzum tarihte Abdulhamit'in korkusundan Fatma Hanım'ın ismini yazdirmiştir.

YUMACIK KÖYÜNDEKi TÜRBE; Yumacık köyünde bulunan türbe Abdülmecithan'ın 3.hanımına aittir. 1323-1325 (hicri) yılları arasında Humayun Ağvatından Muhammed Sami Ahirettin efendi tarafından korunmak amacıyle yeniden tamir olunmuştur. Ayrıca Taş Camii diye bilinen imam-hatip lisesi karşısındaki camii'de Humayun Ağvatından Muhammed Sami Ahirettin efendi tarafından yaptırılmış ve tarihi nitelik taşımaktadır. Bunun yanı sıra ilçenın çesitli tepelerinde türbeler bulunsa dahi, bu türbelere ait yazılı belgeler bulunmamaktadir.

31 Ekim 2010 Pazar

Azdavay'ın adı nereden geliyor?

Azdavay'la ilgili bulunan en eski belge 1305 yılına aittir. Yaşar Yücel'in ?XII-XV Yüzyıllarda Kuzey-Batı Anadolu Tarihi' adlı kitabında (syf.133) Süleyman Paşa'nın oğlu İbrahim Gazi'nin ?Kastamonu tevabiinden Azdavay nahiyesinde Akçaviran çiftliği' denilen mülk toprağını ve bir bab değirmenini vakfettiğini gösteren bir vakfiyeden söz etmektedir. Bu belge bize İlçemizin en azından bahsi geçen tarihten beri bu adla anıldığını ispatlamaktadır.

Azdavay kelimesinin kökeni ve öz biçimi ile ilgili net bir tespit yapma olanağı bulunmamaktadır. Bilge Umar, Türkiye'deki Tarihsel Adlar ve Paphlagonia adlı eserlerinde birkaç tez ileri sürmektedir. Ona göre Ermenice Asduadzadzin (Tanrıyı Doğuran; Meryem Ana) kilisesinin adı ya da Asduadzamayr (Tanrının Anası; Meryem Ana) kilisesinin adı kaynaklık etmiş olabilir. Umar'ın diğer bir tezi de ?Azda' bölümünün ?Ana Tanrıça Tapınıcısı' anlamındaki ?Adada'nın çeşitlemesi ?Azada' olmasıdır. Sonraki -vay kısmının da ?tapınağı' anlamına gelebileceğini söyleyen yazar; böylece ?Azadawa' kelimesinin (Ana Tanrıça tapınıcısı halkın tapınağının bulunduğu kentçik) Azdavay adına kökenlik teşkil edebileceği ihtimali üzerinde durur.

Azdavay kelimesinin kökeni ile ilgili yaptığımız araştırmalar devam etmektedir. Yukarıda ileri sürülen tezler tespit iddiasından çok ihtimalleri kapsamaktadır. Bize gerekli kaynakları temin eden Araştırmacı Mehmet Yılmaz' a (www.bibliyografya.info) desteklerinden dolayı teşekkür ediyoruz.


http://www.azdavay.uzerine.com

Kastamonu'da türkmen cemaat ve aşiretler

1530 yılı kayıtlarına göre; Kastamonu Livası'nda Muardlû yörükleri ve Sofcular yörükleri cemâ'ati bulunmaktadır.

Kaynak: Orhan Sakin, Anadolu'da Türkmenler ve Yörükler

Türkmenler ve Yörükler'e ait bazı bilgiler

Oğuzların, XI. yüzyıldan sonra kitleler halinde İslam'a girmeleriyle birlikte, Müslümanlar tarafından İslam'a giren Oğuzlara 'Türkmen' denmeye başlanmıştır.

Konar-göçer gruplar halinde yaşayan Türkmenlerden Kızılırmak'ın batısında kalanlara genel olarak yörük denmiştir.

Oğuzlar teşkilat olarak Bozoklar ve Üçoklar olarak ikiye ayrılmış olup, Kayı boyu Gün Han Oğulları grubuna bağlıdır ve anlamı 'Sağlam' demektir.

Oğuzlar'da her boyun kendince kutlu saydığı ve etini yemediği bir takım hayvanlar vardır. Ongun tabir edilen bu hayvanların hepsi birer yırtıcı kuştan seçilmiştir. Bunlar Kayı boyunun da içinde olduğu Gün Han Oğulları için 'şahin' dir.

Bozoklar'ın alameti ise 'yay'dır.

Arap Coğrafyacısı İbn said'e göre, XII. yüzyıl ortalarında sağ kol uç beyler beyliğinin merkezi olan Kastamonu'da 100.000 çadırlık Türkmen bulunuyordu.

1393 yılında Yıldırım Bayezit zamanında kurulan Anadolu Beylerbeyliğinin 1530 yılına ait Muhasebe İcmal Defteri'ne göre; Kastamonu Liva'sına ait, Kastamonu, Göl, Taşköprü,, Küre, Ayandon, Hoş-alay, Daday, Boy-ovası, Durağan, Sinob kazaları bulunmaktadır.

Kaynak: Orhan Sakin, Anadolu'da Türkmenler ve Yörükler

25 Ekim 2010 Pazartesi

Türk Dilleri

Millattan sonraki ilk yüzyıllardan günümüze kadar varlıklarını sürdürmüş ve Kuzeydoğu Sibirya'dan Kıbrıs ve Balkanlar'a kadar konuşulan tek bir Türk dilinden değil, birçok Türk dili ya da lehçesinden söz edilebilir.

Bu dil ya da lehçeler eskiden Ural-Altay dilleri denilen, bugüns Ural Dilleri ya da Fin-Uygur dilleri (Fince, Estonca, Laponca, Macarca) ve Altay dilleri ( Türkçe, Moğolca, Tunguzca) olarak ayrılan ve 'bitişimli' olarak nitelenen bir dil grubuna girerler.

Çağlar boyunca Türk dillerini yazmak için kullanılan en eski alfabe Runa Yazısı ya da Runik Yazı denilen alfabedir.IX. yüzyıldan başlayarak 'Uygur Alfabesi' kullanılmıştır.

Türklük ve İslamiyet

İslamiyet Türklerle çok erken bir tarihte- VIII yüzyıldan başlayarak- ilişki kurmasına ve Türklerin ilgisini çekmesine rağmen, onları derin bir şekilde etkilemeye başlaması ancak XI. yüzyıldan sonra ve yavaş yavaş olmuş, Orta Asya'da çok geniş topluluklar İslamiyeti kabul etmeye ancak XVII. yüzyılda başlamışlar.

Türkler (Kimliğimize geriye doğru bir genel bakış!)

Türkler insanlık tarihinde Pasifik'ten Akdeniz'e, Pekin'den Viyana'ya, Cezayir'e, oradan Troyes'e uzanan ikibin yıllık bir tarihe sahiptirler.

Türk adını taşıyanlar ise başlangıçta Altay Dağlarında yaşayan demirci bir halktır.

Bazı tutum ve davranışları ise; 'maddi ve manevi sağlamlık, yüksek onur,verilen söze sadık kalmak, ihanet edenlere karşı acımasızlık, ırkçılıktan uzak oluş, vurgulu bir askeri anlayış ve buna uygun erdemler,gözü peklik, savaşanlar rası dayanışma, üste kesin itaat, kendisinin ve başkalarının yaşamını hiçe saymak, idarecilik ve muhsebe anlayışı, arşivleme becerisi, toplumsal sınıfların çok güçlü bir biçimde yapılandırılmış olmasıyla birlikte aralarında geçiş yapma kolaylığı, bilim ve sanat sevgisi, büyük mimarlık başarıları, islamiyetin ancak çok yavaş bir süreçle yok edebildiği, kadınları toplum içindeki şaşırtıcı sağlam konumları, din alanında bitmek tükenmek bilmeyen bir merak ve kiliseleri örgütleme çabası, hoşgörü, tasavvuf merakı ve bir tür alaycı kuşkuculuk' olarak tanımlanmakta Jean-Paul Roux tarafından.